25 Ocak 2014 Cumartesi

!f 2014 Tanıtım Filmi

Bu yıl 13-23 Şubat tarihleri arasında gerçekleşecek olan !f Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali'nin tanıtım filmi yayınlandı. İstanbul sokaklarında Gezi olaylarıyla başlayan direnişe esprili bir bakış olmuş. Gazdan adamın sevimli civcivlerle mücadelesini izlemek için şöyle buyurun.



5 Ocak 2014 Pazar

Theo ve Beau

Blogger Jessica Shyba'nın küçük oğlu Theo ile sokaktan sahiplendikleri köpekleri Beau'nun uyku halleri bugünlerde Instagram'da beni en mutlu eden fotoğraflar oldu. Bu sevimli ikilinin arasındaki özel bağı anlamak için fotoğrafları görmeniz yeterli. Küçük çocuğun huzurlu uykusu hayvan sevgisinin insanların gelişiminde ne kadar önemli olduğunun kanıtı. Keşke her çocuk böyle yetiştirilse.

Fotoğraflar http://www.mommasgonecity.com/ websitesinden alınmıştır. Jessica Shyba'nın instagram hesabı ise http://instagram.com/mommasgonecity


25 Eylül 2013 Çarşamba

Yazdan notlar



Yazın getirdiği tembellik nedeniyle blogumu epey bir ihmal ettim. Hakkında yazmak isteyip de yazmadığım şeylerin hepsini kısa kısa notlar halinde vermek istiyorum.

  • İBB Şehir Tiyatrolarının her yıl düzenlediği Müzikal Geceler etkinliğinde Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım adlı yeni oyunu seyrettik. Oyun bize biraz hayal kırıklığı yaşattı, ama güzel tarafları da yok değildi. Müzikal geceler zaten her türlü keyifli geçer, yine öyle oldu.
  • Yaz aylarında kışın olduğu kadar film izlemeye vakit ayırmasam da Adam (2009) ve Angels Share (2012) keyif alarak izlediğim yapımlar oldu. İzlemenizi tavsiye ederim.
  • Efsane dizi Friends'i izlemeye başladım. İlk üç sezonu hemencik bitti. Sezonlar ilerledikçe daha bir kendine bağlıyor. Daha önümde yedi sezon var ama şimdiden biterse korkuları sardı beni.
  • Nobel Edebiyat Ödüllü yazar William Golding'in Sineklerin Tanrısı kitabını okudum. İyi ile kötünün savaşını, bir mercan adasında mahsur kalmış bir grup çocuk üzerinden simgelerle anlatan bu romandan gerçekten çok etkilendim. Mutlaka okunması gereken kitaplardan olduğunu düşünüyorum.
  • Bozcaada tatilimde üniversiteden arkadaşım Bozcaadalı şair Gülşah Ataol, ilk şiir kitabı Karanlık ve Sessizlik evrende ilk aşk'ı bana hediye etti. Gülşah'ın güzel şiirlerini ileride blogda mutlaka paylaşacağım.
  • Hala yaz bitmesin, gezelim, tatil yapalım modumdan çıkamadığım için dün Atlas Tatil Gezme Sanatı Dergisi Yaz 2013 sayısını aldım. Dergide harika gezi fikirleri ve bir de Türkiye karayolları haritası var. Gelecek yazın rotalarını şimdiden belirliyorum.

7 Mayıs 2013 Salı

Muz Sesleri - Ece Temelkuran

Bu yıl yarım bıraktığım kitapları bitirme konusunda çok ciddi hedeflerim var. Ne zamandır kitaplığımda duran Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ını okuyarak yarım bırakılmış kitaplarımın en babasını okumuş oldum, ama blogda onu anlatacak değilim. Çünkü okuyanlar bilirler ki, Tutunamayanları herkes sadece kendine saklamak ister. Ben de öyleyim işte.


Bende yarım bırakılmış kitap çok. Ece Temelkuran'ın 2010 yılında yayınlanan ilk romanı Muz Sesleri'ni kitapçılara gelir gelmez almıştım. Ancak bu çok sayıda karakterin hikayesini anlatan karmaşık Ortadoğu romanını o zaman okuyamamıştım. Yakın zamanda izlediğim  Caramel , Where do we go know? ve Incendies filmleri Lübnan'a olan ilgimi ve bilgimi arttırmışken Muz Sesleri'ni tekrar elime almak iyi olabilir diye düşündüm ve bu defa kısa süre içinde romanı bitirdim.

Kitabın ilk bölümünde Beyrut'ta bir apartmanda yaşayan birbirinden çok farklı siyasi, etnik ve dini kökenlere sahip olan bir grup insanın hikayelerine ve savaşın üzerilerinde bıraktığı etkiye tanık oluyoruz. Bu apartmanda yaşayan Zeynab Hanım'ın Filipinli hizmetçisi Filipina'ya babası Doktor Hamza'nın savaş sırasında Şatila Kampından yazdığı mektuplar yaşanan savaşın tanığı olarak karşımızda duruyor. Ayrıca İngiltere'de Ortadoğu ve İslam çalışmaları üzerine doktora tezi yazmaya çalışan Deniz'in hikayesi de anlatılıyor bir yandan.  Türkiye'nin Doğu'ya mı Batı'ya mı ait olduğunu bilemeyen melezliği Deniz'in doktora tezini ve hayatını çıkmaza sokuyor. Bu bölümlerde Batı ve Doğu kültürü arasındaki farklılıklar üzerinde çok güzel tespitler yapılmış. Kitabın ikinci bölümündeyse kitabın kahramanlarının bir araya gelmesi ve bu Ortadoğu romanının o sırada Beyrut'ta olmayan yazarı Ziad tarafından yazılması işlenmiş.

Ece Temelkuran'ın köşe yazılarını ve kitaplarını takip eden bir okuyucusu olarak Muz Sesleri beni şaşırtmadı diyebilirim. Yazılarında her zaman edebi bir dil kullamayı seçen Temelkuran'nın roman dünyasına çok yakıştığını düşünüyorum. Böyle Ortadoğu'nun sesi olmaya devam etmesini ve sizin de bu sese kulak vermenizi temenni ederim.



18 Nisan 2013 Perşembe

Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk


Masumiyet Müzesi Orhan Pamuk

“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” gibi vurucu bir cümleyle başlıyor kitap ve daha ilk cümlesinden okuyucuyu mutluluk üzerine düşünmeye sevk ediyor. 

Masumiyet Müzesi, tipik bir Orhan Pamuk karakteri olan zengin Nişantaşılı bir ailenin oğlu hassas ve duygusal Kemal ile uzak bir akrabalarının kızı güzeller güzeli Füsun’a duyduğu tutkunun hikayesini anlatıyor. Hayatın bolluk içinde geçtiği bir dönemden geçen Kemal’in hayatında hem güzel, eğitimli ve iyi bir aileden gelen, nişanlanmak üzere olduğu sevgilisi Sibel, hem de özgürce cinselliği yaşadığı tutkulu aşkı Füsun vardır. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen başdöndürücü günlerin sona ermesi üzerine Kemal o hep en çok mutlu olduğu ana dönmek için çabalar. Bunun için bulduğu yol Füsun’un kokusunun sindiği eşyaları toplamak ve onu hayal etmektir. Böylelikle Kemal Füsun koleksiyonunun ilk parçalarını toplamaya başlar. Yıllarca devam eden ve hiç azalmayan bu tutkusu nedeniyle topladığı eşyalardan Masumiyet Müzesini kurmaya ve kitabını yazdırmaya karar verir.

Peki neden Masumiyet Müzesi demiş bu müzeye Kemal bey, tutku, aşk, Füsun'un müzesi de olabilirmiş diyebilirsiniz. Açıkçası ben de kitabı okumaya başladığımda masumiyet olarak adlandırılabilecek bir şey görememiştim, ancak ilerleyen sayfalarda Kemal'in pek çok kişinin imrendiği hayatından vazgeçip Füsun'u ve mutluluk anlarını geri getirebilmek için çabalaması Kemal'in masumiyetine okuyucuyu fazlasıyla ikna ediyor.

Kitap, Kemal'in topladığı eşyaları sergileyeceği müzenin rehberi olarak düşünülmüş. Her bir bölümde toplanan eşyaların hikayesi anlatılmış. Geçtiğimiz yıl Çukurcuma'da açılan müzede eşyalar, kitapta anlatıldığı gibi bölüm bölüm sergileniyormuş. Müzeyi özellikle Füsun'un kayıp küpesini, Jenny Colon marka çantayı ve Kemal'in yürüttüğü çeşit çeşit köpek biblolarını görmek için en yakın zamanda ziyaret edeceğim.

14 Nisan 2013 Pazar

bloglovin

<a href="http://www.bloglovin.com/blog/7009345/?claim=x6p6pmj8tkb">Follow my blog with Bloglovin</a>

10 Nisan 2013 Çarşamba

Taksim Gezi Parkı Festivali

AKM, Emek Sineması derken Taksim Gezi Parkı da rantçılardan nasibini almak üzere. İstanbul'un kalbi olarak görülen Taksim'in göbeğindeki bu yeşillik alana kafayı takan başımızdaki rantçılar tarihe çok sahip çıkmasını bilirlermiş gibi yıkılan Topçu Kışlası'nı tekrar inşa edecekleri yalanını halkımıza yutturmaya çalışıyor. Yapılacak binanın ne olacağı yani hangi kodamanın AVMsi olacağı şimdilik muamma.

Selçuk Erdem Penguen

Bu gidişe bir dur demek, "Taksim ne bazı kodamanların ne petrol zengini turistlerin, Taksim İstanbulundur." demek için 13 Nisanda Taksim Gezi Parkı festivaline davetlisiniz. Gezi Parkını korumak amacıyla kurulan derneğin organize ettiği etkinliğe bir çok sanatçı ve topluluk destek veriyor. Akşam gerçekleşecek konserlerde Bulutsuzluk Özlemi, Korhan Futacı, Yasemin Mori ve Büyük Ev Ablukada sahne alacakmış. 1. Taksim Gezi Parkı Festivalinin ayrıntılı programı aşağıda verilmiştir.


Program

12.00 - Festival Açılışı (Milletvekilleri, sanatçılar, basın ve halkın katılımıyla)

12.00 - 18.00 - Gündüz Sahnesi

ENTEGRE Sokak İşi Performans Topluluğu
KOMİK GÜNLER Müzik Topluluğu
SAMBİSTANBUL Perküsyon Topluluğu
AHMET BEYLER Müzik Grubu
KABİLE Juggling Topluluğu
SAHNE HAL Tiyatrosu
ÇIPLAK AYAKLAR Kumpanyası
CANDAN BAŞ Dans Sanatçısı
ÇETE Tiyatro Performans
İLKER KILIÇER Pandomim Sanatçısı
MUZİKA RETORİKA Kabere Topluluğu

18.00 - 24.00 - Akşam Sahnesi

SATTAS REGGAE BAND - 18.00
KOLEKTİF İSTANBUL - 18.35
TAHRİBAD-I İSYAN - 19.10
BULUTSUZLUK ÖZLEMİ - 19.45
YASEMİN MORİ - 20.20
LUXUS - 20.55
KORHAN FUTACI - 21.30
YAŞAR KURT - 22.05
BÜYÜK EV ABLUKADA - 22.40
YOLDA - 23.15

8 Nisan 2013 Pazartesi

Rahmi M. Koç Müzesi

Yıllardır varlığından haberdar olduğum, kaç defa önünden geçip bir gün gezsek şu müzeyi dediğim Rahmi M. Koç Müzesi'ne geçtiğimiz hafta bir arkadaşımın kültürel etkinlik yapalım diye tutturması üzerine gitmeye karar verdik. Koleksiyonların büyük kısmının Tarihi Hasköy tersanesinde açık ve kapalı alanlarda sergilendiği müzeyi havaların ısındığı bugünlerde gezmek çok keyifli oldu.

Rahmi M. Koç Müzesi

Müze, her yaştan ziyaretçinin ilgisini çekebilecek şekilde düzenlenmiş. Mesela müze girişinin iki yanında uzanan salonlarda bulunan, ışıl ışıl parlayan klasik araba koleksiyonları herkes için oldukça ilgi çekici. Klasik modellerin dışında ilk otomobil örneklerinden olan buharlı otomobilleri de görebilirsiniz.






Rahmi M. Koç Müzesi
Tersanenin limanında ve kapalı salonlarda sergilenen denizcilik koleksiyonu ahşap kayıklardan, Türk takasına, Fenerbahçe vapuruna uzanan parçalarıyla müzenin bir diğer gezmekten keyif aldığım bölümü. Burada Türk donanmasında görev almış TCG Uluçalireis denizaltısı da gezilebiliyor. Girişte biletlerimizi alırken ekstra bir ücret ödeyerek rezervasyon yaptırdığımız rehber eşliğinde denizaltı gezisi bizim için ilginç bir deneyim oldu.



Müzenin hediyelik eşya dükkanına da çıkışta mutlaka uğrayın. Müzede sergilenen parçaların model oyuncaklarını buradan edinebilirsiniz, ancak malum biraz pahalı. Ben günümüzde kullanılan iki tekerlekli bisikletlerin atası sayılan ilginç bisikletin resminin parşömen üzerine basılı olduğu bir kitap ayracı aldım. Müzenin içindeki makinalarda kendi hatıra paranızı hazırlayabiliyorsunuz.





5 Nisan 2013 Cuma

Moonrise Kingdom (2012)

Wes Anderson’ın iki sorunlu çocuğun aşk hikayesini anlattığı 1960’larda geçen filmi Moonrise Kingdom, oyuncuları, görselliği ve müzikleri ile en favori filmlerim arasına ilk sıralardan bir giriş yaptı diyebilirim. Filmde iki sevimli ve yetenekli çocuk oyuncu Jared Gilman ve Kara Hayward’a usta oyuncular Edward Norton, Bruce Willis, Bill Murray, Frances McDormand, Tilda Swinton ve tabi ki bir Wes Anderson klasiği olarak Jason Schwatzman eşlik ediyor. 

moonrise kingdom

Küçük izci Sam Shakusky’nin kamp yaptıkları adada yaşayan Suzy Bishop ile yaşadıkları masum bir o kadar da heyecanlı aşk ve firar hikayelerini izliyoruz filmde. Anne ve babasını bir kazada kaybeden Sam, koruyucu ailelerin yanında yaşayan, çevresi tarafından sevilmeyen bir çocuktur. Suzy, mutsuz anne babası ve üç küçük kardeşi ile birlikte Penzance Adası’nda yaşamaktadır. Suzy de Sam gibi yaşıtlarıyla anlaşamayan, ciddi ve olgun bir kızdır.

Adanın kilisesinde düzenlenen gösteri sırasında kuş kostümleri giyen kızların hazırladığı kulise dalan Sam, Suzy’i fark eder. Bu ilk karşılaşmalarında Sam’in Suzy’e “What kind of bird are you?” diye sorması (dünyanın en sevimli tanışma sorusu olsa gerek) üzerine tanışırlar. Hayatın erken olgunlaştırdığı Sam’in konuya direkt girmeyi seven bir tarzı var. İkilinin bu şekilde başlayan arkadaşlıkları mektuplaşma şeklinde devam eder ve birbirlerinin ne kadar mutsuz olduğunu görünce sıkı bir kaçış planı yaparlar. Ancak iki küçük çocuğun ortadan kaybolması üzerine hemen Suzy’nin ailesi, kamp lideri ve diğer izciler, ada polisi ve sosyal servis peşlerine düşer ve adada heyecanlı bir kovalamaca başlar.

Moonrise Kingdom
Moonrise Kingdom

Filmde tüm karakterler, dekorlar ve kostümler o kadar özenerek hazırlanmış ki hangi birini anlatsam bilemiyorum. Suzy’nin evden kaçarken yanına aldığı kitapların kapakları bile özel olarak tasarlanmış. Bu görsel güzelliğe eşlik eden müzikler de filmin tadını kat kat arttırıyor. Wes Anderson’ın son filmi Fantastic Mr. Fox’da birlikte çalıştığı Alexandre Desplat’ın bestelediği yedi bölümden oluşan hava koşullarına göre coşkusu değişen müzikleri sahnelerle müthiş bir bütünlük sağlıyor. Filmin öne çıkan ve kafamda filmle bütünleşen soundtracklerinden Françoise Hardy’nin  seslendirdiği Le temps de l'amour benim gibi tekrar tekrar dinlemek isteyenler için aşağıda verilmiştir.


26 Mart 2013 Salı

Mi Minör - Müzikli iktidar oyunu


Geçtiğimiz haftasonu ilk gösterimlerinden beri merakla takip ettiğim müzikli iktidar oyunu Mi Minör’ü seyretmeye gittim. Mi Minör, kendine özgür ülke Pinima'da geçen iki saatlik bir oyun. Pinima ülkesinde hayat, twitter ve facebook sayfaları üzerinden  dijital olarak sürekli devam ediyor. Oyun sırasında da sosyal medya araçlarını kullanarak dışarıdan oyuna katılmak mümkün. Oyuna gelenler için iki seçenek var: isterlerse oyunda yer alabilirler ya da seyirci kalabilirler. Yani Pinima'da her şey gerçek hayatta olduğu gibi.

pinima
Kapıdan girer girmez, yani sınırı geçer geçmez aslında oyun başlıyor. Pinima halkı meydanda dolaşırken kendi aralarında konuşuyorlar. Ara sıra biz turistlere de laf atıyorlar. Pinima habercisi meydanda gazete satıyor. Yansıtılan ekranda Pinima kanallarının dizileri ve reklamlar gösteriliyor. Böyle böyle Pinima’nın sosyal ve kültürel değerleri hakkında fikirleriniz oluşuyor. Mesela ilk göze çarpan, Pinima’da kadınlara çok önem veriliyor. Her şey kadınların ahlakının ve namusunun korunması üzerine düzenlenmiş. Dondurma yasağı bu düzenlemelerden biri. Zaten en büyük tehdit olan uzaylıların da öncelikli hedefi kadınlar.



Pinima Başkanı (Memet Ali Alabora) düzenli olarak kürsüden Pinima halkına sesleniyor. Bu seslenişler sırasında Başkan’ın liderlik karizmasına kapılmamak elde değil (hatta yanımdaki arkadaşıma baktım, kapıldı gidiyor).  Başkan’ın tek endişesi var halkının huzuru ve mutluluğu. Bunu sağlamak için uyumadan sürekli çalışıyor, yeni fikirler, projeler üretiyor. Eğer gerekli görürse halkın mutluluğu için sınırlamalar da getiriyor. Düşünmelerine zaten gerek yok, Başkan onlar yerine düşünüyor. Başkan’ı daha yakından tanımak isterseniz Evrensel gazetesine verdiği röportajı okuyabilirsiniz.

mi minör

Bir de baskılara boyun eğmeyen Mi Minör Pianist (Pınar Öğün) var. Seyirciyi Başkan’a karşı isyan ettirmek için arkadaşları ile birlikte durmadan çalışıyor. Piyano çalıyor, şarkılar söylüyor, dans ediyor. Bir yandan tüm dünyaya sesini duyurabilmek için olayları kaydediyor ve insanlara anlatıyor. Başkanı mı destekleyeceksiniz yoksa Pianist ile birlikte baskılara direnecek misiniz size kalmış. Yalnız direnmeyi seçiyorsanız Pinima polisinin müdahalesine hazırlıklı olun, hiç şakaları yok. Biz zaman zaman polisten cop da yedik, ıslandık da.

Mi Minör tiyatronun çok ötesinde bir şey. Bütünüyle bir başkaldırı, son zamanlarda gördüğüm en cesurca hareket. Demokrasi, özgürlük, eşitlik, kadın hakları gibi toplumun her türlü kanayan yarası Mi Minör’de nasibini alıyor. Özellikle kadın hak ve özgürlükleri konusunu ele alış biçimleri beni çok etkiledi. Pianistin bir kadın olarak isyanına toplumun tepkisi aslında hiç yabancısı olmadığımız bir durum olsa da gerçeklerle yüzleşmek insanın içini ürpertiyor. Bu nedenle herkesin gidip görmesi ve yüzleşmesi gereken bir oyun olduğunu düşünüyorum.